“Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi” sonuç bildirgesi

2254

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul’da düzenlenen, 100’ün üzerinde farklı ülkeden Müslüman temsilcilerin katıldığı ve 4 gün süren “Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi” sonuç bildirgesinin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sonuç bildirgesini okumasıyla sona erdi.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın sonuç bildirgesi paylaşmadan önce yaptığı konuşmada, Müslümanların idaresinde olan yerlerde her zaman farklı inançtan, ırktan mezhepten, düşünceden insanları bir arada huzur içerisinde yaşamalarını sağladıklarını ifade ederek, “İstanbul esasında birlikte yaşama tecrübesini dünyaya en güzel bir şekilde göstermiş olan medeniyetiyle, tarihiyle dünyanın en önde gelen kadim şehirlerinden birisidir” dedi

Müslümanların insanları ya yaratılışta eş ya da dinde kardeş olarak gördüğünü belirten Başkan Erbaş,  “Çeşitli ülkelerde azınlık durumunda olan Müslümanlar maalesef aynı muamele ile karşılaşmamışlar, her zaman farklı davranış, her zaman asimile edilmeye çalışılmıştır. İşte bizim itirazımızı bunadır” diye konuştu.

Başkan Erbaş, herkesin temel insan haklarından inançlarına, düşüncelerine, mezheplerine bakılmadan sırf insan olarak yararlanmasını önemli bulduklarını vurgulayarak “Eğer bu sağlanırsa dünyada kavgalar biter, huzursuzluklar biter. Barış her bölgede, her beldede yaşanmış olur” ifadelerini kullandı.

Müslümanlar için en önemli ilkelerden birisinin, “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizleri şubelere, kabileleri ayırdık. Allah indinde en makbulünüz, en üstün olanınız takva sahibi olanınızdır” ayeti olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Bu prensiplere uyduğumuz müddetçe dünyada barış ve huzur olur, herkes birlik ve beraberlik içerisinde dünya hayatını tamamlar” şeklinde konuştu.

Başkan Erbaş, sonuç bildirgesinin Müslüman temsilcilerin dile getirdiği hususlardan oluşturulduğunu belirterek, zirveye katılan bütün davetlilere ve zirveyi organize eden Diyanet personeline teşekkür etti.

“FETÖ, Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibettir”

Sonuç bildirgesinde FETÖ’nün küresel derin yapıların, İslam coğrafyasında, fitne, tefrika ve terör aracı olarak kurduğu sinsi ve karanlık bir terör örgütü olduğu ifade edilerek, FETÖ’nün Hem İslam dini için hem de yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibet olduğu vurgulandı.

“İslamofobik faaliyetler insanlık suçu sayılmalıdır”

İslamofobinin, İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret gösteren, bunu sun’î bir korku ile dünya kamuoyunda yaymak için çalışan hain ve karanlık bir proje olduğu belirtilen bildirgede, İslamofobik faaliyetlerin insanlık suçu sayılması zaruri olduğu kaydedildi.

Bildirgede, İslam’ın muazzez kavramlarını istismar ederek şiddet ve terör uygulayan DEAŞ, Boko Haram, eş-Şebab gibi örgütlerin arkasında kirli çıkar ilişkilerinin olduğu belitilerek, bütün Müslümanların, gençlerin bu taşeron terör örgütlerinin eline düşüp heba olmaması için işbirliği içinde çalışmaları hayati bir sorumluluk olduğu ifade edildi.

“Kudüs, Müslümanlar için Filistin’in başkentidir ve ilelebet öyle kalacaktır”

Bütün Müslümanlar için Kudüs’ün, Filistin’in başkenti ve ilelebet öyle kalacağını vurgulandığı bildirgede, Müslümanların tarih boyunca işgal ve zulmün karşısında ve bütün mazlumların yanında olduğu gibi Mescid-i Aksa’nın ve Filistin’in de her zaman yanında olacağı belirtildi.

Bildirgede, İslam’ın her insana doğuştan tanıdığı can, mal, akıl, din ve neslin dokunulmazlığı hakkı, insani hak ve özgürlüklerin her durum ve şartta korunması yeryüzünün barış, güvenlik, huzur ve istikrarı için önemli olduğuna işaret edilerek, Dünyanın yaşamış olduğu sosyal ve küresel boyuttaki sorunların çözümünün İslam’ın hak, hukuk, rahmet ve merhamet ilkelerinin insanlıkla yeniden buluşturulması ile mümkün olacağı dile getirildi

19 Maddeden oluşan ve Başkan Erbaş’ın Kamuoyu ile paylaştığı sonuç bildirgesinin tam metni şu şekilde;

“Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi: Temel Sorunlar, Çözüm Önerileri ve İş Birliği İmkânları” başlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliğinde 103 ülkeden 211 temsilcinin katılımlarıyla 16-19 Nisan 2018 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Binali Yıldırım’ın teşrifleriyle Dolmabahçe Sarayı’nda açılışı yapılan bu zirvede, Müslüman azınlıkların temel hak ve özgürlükleri, sorunları ve çözüm önerileri ile işbirliği imkânları ele alınarak müzakere edilmiştir.

Son iki asırdır hızlı ve köklü değişimlere sahne olan yeryüzünde, emperyalizmin işgal ve sömürge politikaları dünya nüfusunun büyük bir kısmını açlık, yoksulluk ve sefalete mahkûm etmiştir. Bu vahim tabloyu besleyen ırkçılık, sosyal dışlama, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, İslamofobi gibi söylem ve uygulamalar, insan hayatını ve onurunu hiçe saymakta, insanlığın ortak ahlâki ve vicdani değerlerini tahrip etmektedir. Bu durum, insanlığın iyiliğe ve geleceğe dair ümitlerini de azaltmaktadır.

Bilhassa Müslümanların azınlık olarak yaşadığı coğrafyalarda, ırkçılık ve etnisite üzerine kurgulanan kirli ve çıkarcı siyasi projelerin artması, Müslümanların hareket ve özgürlük alanlarını giderek daraltmakta, haklarını kısıtlamakta, sosyal ve kültürel kurumlarını işlevsiz hale getirmektedir. Bu durumun düzeltilmesi adına bireysel, kurumsal ve toplumsal anlamda herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı, bu bilinçle hem Müslüman toplumların hem de bütün insanlığın temel sorunlarına ışık tutacak çözümler üretecek, daha güzel bir dünyanın inşasına katkı sunacak ve ortak eylem planlarının temeli olacak;

· Avrasya İslam Şuraları,

· I. ve II. Afrika Müslüman Dini Liderler Zirveleri

· Avrupa Müslümanları Buluşması,

· Dünya İslam Bilginleri; Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi Toplantısı,

· Latin Amerika ve Karayip Adaları Müslüman Dini Liderler Zirvesi,

· Asya Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi

gibi önemli organizasyonlar düzenlemiştir. Bu zirve de onların devamı mahiyetindedir.

Dört gün süren müzakereler ve istişarelerle gerçekleşen “Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi” toplantısı neticesinde aşağıdaki hususların dünya kamuoyu ile paylaşılmasında fayda mülahaza edilmektedir:

1- Tarih boyunca İslam dininin ve medeniyetinin temsilcileri olarak Müslümanlar yaşadıkları coğrafyalarda ve kurdukları medeniyetlerde hukuk, adalet, eşitlik, merhamet ve güzel ahlakın en seçkin örneklerini sunmuşlar, azınlıkların, mazlum ve mağdurların her daim hamisi olmuşlardır. Bugün bireysel, sosyal ve küresel boyutta yaşanan sorunlar ve krizlerin çözümü ve aşılması, İslam’ın hak, hukuk, rahmet ve merhamet ilkelerinin insanlıkla yeniden buluşturulması ile mümkündür.

2- Din, dil, ırk, renk, cinsiyet ve coğrafya ayrımı yapılmaksızın kendilerini korumak, kültürlerini, inançlarını, dillerini muhafaza etmek, sosyal ve geleneksel yapılarını geliştirmek, genç nesillerini bu bilinçle eğitip yetiştirmek bütün azınlıkların en tabii haklarıdır. İslam’ın her insana doğuştan tanıdığı can, mal, akıl, din ve neslin dokunulmazlığı hakkı, insani hak ve özgürlüklerin her durum ve şartta korunması yeryüzünün barış, güvenlik, huzur ve istikrarı için elzemdir.

3- Yeryüzünün hangi coğrafyasında olursa olsun hiçbir azınlık toplumun, milliyet, cinsiyet, renk, kültür, din ve dil temelinde aşağılanması, zulüm ve haksızlığa uğraması, eziyet görmesi, içinde bulunduğu zor şartlar ve çaresizlikler sebebiyle dinini, adını, kimliğini değiştirmeye, kültürel değerlerini terk veya inkâra zorlanması, asimilasyon ve/veya soykırıma maruz kalması insanlık suçudur. Her türlü insani hak ve temel özgürlüklerin uluslararası anlaşmalarla teminat altına alındığı günümüzde, etnik ve dini azınlıkların hak ve özgürlüklerine yönelik ihmal, istismar, ihlal ve saldırıların devam ediyor olması medeni dünya adına kabul ve izah edilemez.

4- Etnik ve dini azınlıkların, eğitim, sağlık, çalışma vb. alanlarda devletçe sağlanan her türlü sosyal hak ve imkânlardan adalet ve eşitlik temelinde yararlanma hakları vardır. Çok kültürlülük ve bir arada yaşama hukuku, insan onuruna ve haklarına saygılı, gerçek manada demokratik toplumların ve ülkelerin olmazsa olmazıdır. Bunu ihlale yeltenen her türlü gizli veya açık söylem, propaganda, faaliyet ve oluşum caydırıcı hukuki müeyyidelerle mutlak surette engellenmelidir.

5- 11 Eylül 2001 terör saldırılarını bahane ederek Müslümanları hedef alan çok yönlü baskı ve saldırılar dünyanın pek çok bölgesinde artarak devam etmektedir. Hak ve özgürlükleri hiçe sayan bütün yaklaşım ve uygulamalar, faili ve amacı ne olursa olsun reddedilmeli, bilhassa inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik her türlü şiddeti engellemek istisnasız bütün devletlere, uluslararası kurum ve kuruluşlara düşen ertelenemez bir sorumluluk olarak görülmelidir.

6- Din kisvesi altında dini değer ve kavramları süfli emellerine alet ederek insanların temiz duygularını istismar edip, onları şiddetin nesnesi ve mağduru kılan, gerçekte hepsi birer proje ürünü olan terör örgütlerinin yüce dinimiz İslam ve onun samimi müntesipleriyle hiçbir bağı yoktur. Kaba, sığ, katı, lafızcı, tekfirci ve şiddet eğilimli anlayış ve uygulamaların sevgi, şefkat, merhamet ve adalet dini olan İslam’dan referans bulması asla söz konusu olamaz. Kaldı ki, bu tür anlayış, yaklaşım ve oluşumların en büyük zararı, İslam’a ve Müslümanlara verdiği de açıktır.

7- Bir İslam düşmanlığı projesi olan İslamofobi, ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. İslamofobi, İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret göstererek, bunu sun’î bir korku ile dünya kamuoyunda yaymak için çalışan hain ve karanlık bir projedir. Bu kavramı literatüre sokmaya çalışanların gerçek amacı, her durum ve şartta, kültürler, toplumlar, dinler ve medeniyetler arasında kavga, sürtüşme ve çatışma ortamı oluşturarak bundan çıkar sağlamaktır. Dolayısıyla farklı inançlara mensup kişi ve toplumlar arasına husumet tohumları ekmekten başka hiçbir amaca hizmet etmeyen İslamofobik faaliyetlerin insanlık suçu sayılması zaruridir.

8- Sömürge ve istila politikalarından ve sonrasında ortaya çıkan küresel ölçekli sorunlardan en fazla İslam coğrafyasının etkilendiği açıktır. Arakan, Filistin, Irak, Suriye, Afganistan, Somali, Libya, Yemen gibi ülkelerde süregelen terör ve savaş, milyonlarca Müslüman’ın hayatına kastetmiş, yurtlarını terk etmelerine, açlık ve sefaletin pençesine düşmelerine sebep olmuştur. Bu acı ve utanç verici tablonun en büyük mağdurları ne yazık ki masum çocuklar, kadınlar ve yaşlılardır. Yeryüzünü yaşanmaz kılan her türlü işgal, saldırı, terör ve savaşı sona erdirmek, insanlık onuru ve haysiyeti adına bütün kişi, kurum, kuruluş, toplum, devlet ve uluslararası örgütler için acil bir görev ve sorumluluktur.

9- Başta Batı’da olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerindeki göçmen ve mülteci topluluklarına, etnik ve dini azınlıklara yönelik ötekileştirici, nefret uyandırıcı, ayrıştırıcı söylemlerin yanında, bütün bu toplulukların evlerini, ibadet mekânlarını ve işyerlerini hedef alan ırkçı saldırı ve tecavüzlerde de ciddi bir artış gözlenmektedir. Söz konusu suçların faillerinin bulunarak adaletin uygulanmasında gösterilen ihmal ırkçı tecavüzleri ve suç potansiyeli taşıyanları cesaretlendirdiği gibi hukuka güveni zedelemekte ve söz konusu ülkelerde ayrımcı ve çifte standarda dair politikaların varlığı algısını güçlendirmektedir. Bu ikiyüzlü, çelişkili ve gayrihukuki tavrın toplumların barış ve huzurunda tamir edilemez yaralar açması kaçınılmazdır.

10-  Son zamanlarda Kudüs’ü, bir işgalci topluluğun başkenti yapmaya yönelik çalışmalar,  fitne, kavga ve kaosu büyütmekten öteye geçmeyecek beyhude bir çabadır. İnsanlığı, kadim geleneği, uluslararası hukuku hiçe sayan,  barışı engelleyip kavgayı körüklemekten başka bir işe yaramayacak bu pervasız yaklaşımı şiddetle kınıyor ve reddediyoruz. Bütün Müslümanlar için Kudüs, Filistin’in başkentidir ve ilelebet öyle kalacaktır. Müslümanlar tarih boyunca işgal ve zulmün karşısında ve bütün mazlumların yanında olduğu gibi Mescid-i Aksa’nın ve Filistin’in de her zaman yanındadır.

11- Tüm dünyadaki Müslüman azınlıklar, her şeyden önce, kendi aralarında dostluğu, dayanışmayı, muhabbeti ve işbirliğini güçlendirmeli, sorunların ortak çözümü için istişari metotlar ve stratejiler geliştirmelidirler. İç sorunlar bir fitne ve kavgaya dönüştürülmeden çözülmeli, Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde sağduyu ile hareket edilmelidir.

12- İslam’da ilim, irfan, hikmet ve ahlak bir bütündür. Tarih boyunca Müslümanlar, vahyi esas alan, akla değer veren, mutedil ve kucaklayıcı bir yaklaşımla dünyaya umut ve güven aşılamıştır. Bugün de birlik ve beraberliği zedeleyen, barış ve huzuru bozan, fitne ve tefrikaya sebep olan, suçlayıcı, ötekileştirici her türlü söz, anlayış ve davranıştan bütün Müslümanlar özenle kaçınmalıdır.

13- Esasında birer rahmet vesilesi olan etnik, mezhep, meşrep farklılıklarının fitne ve tefrika vesilesi kılınmasının, kardeşliği ve birliği zedelemesi kaçınılmazdır. İslam toplumlarındaki sorunların karmaşa, kaos ve kavgaya dönüşmesi, dış müdahaleler için uygun birer bahane olmakta ve meseleleri büsbütün içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Dolayısıyla Müslüman topluluklar, gerektiğinde özeleştiri yapmaktan ve kendileriyle yüzleşmekten çekinmeden kendi meselelerini usulü dairesinde, karşılıklı hoşgörü ve anlayış çerçevesinde çözmenin metotlarını bulmak zorundadır.

14- Müslüman Azınlıklar yaşadıkları ülkelerin idari ve hukuki normlarına saygılı biçimde ve medenice haklarını talep ve takip etmelidir. Bu anlamda yerel, ulusal ve küresel düzeyde kuruluşlarla örgütlü, donanımlı, açık, şeffaf, kuşatıcı, huzur ve barışa katkı sağlayıcı bir yapının oluşturulması önemlidir.

15- Müslümanlar bulundukları her yerde yardımlaşma, paylaşma, nezaket, zarafet, güzel ahlak gibi değerleri yaşamalı, yaşatmalı ve insanlığı İslam’ın müşfik ve aydınlık ilkeleriyle tanıştıran birer barış elçisi olmalıdırlar. Aynı şekilde, sosyal, siyasi, iktisadi ve eğitimsel hayatın her alanında örnek ve başarılı çalışmalar, umut ve güven veren adımlarla var olmalıdır.

16- Küresel derin yapıların, İslam coğrafyasında, fitne, tefrika ve terör aracı olarak kurduğu sinsi ve karanlık bir yapı olan FETÖ terör örgütü, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de giriştiği hain darbe teşebbüsüyle ifşa olmuştur. Allah ve Peygamber tasavvurunu, İslamî kavramları, insani ve vicdani değerleri tahrif ve tahrip eden bu din istismarcısı terör örgütü hem İslam dini için hem de yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibettir. Elebaşılığını Fetullah Gülen’in yaptığı bu karanlık örgüt, küresel şer odaklarının desteğiyle, din hizmeti kisvesine bürünerek hain faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Bugün özellikle Müslüman azınlıkları hedef kitle olarak seçen FETÖ terör örgütüne karşı dikkatli ve duyarlı olunmalı, propagandalarına asla itibar edilmemelidir. Bu konuda, bütün Müslümanların da bilinçli ve özverili biçimde işbirliği yapmaları ve mücadeleye devam etmeleri önemlidir.

17- Özellikle İslam coğrafyalarında ortaya çıkan ve İslam’ın muazzez kavramlarını istismar ederek şiddet ve terör uygulayan DEAŞ, Boko Haram, eş-Şebab ve benzeri örgütlerin arkasında kirli çıkar ilişkilerinin olduğu aşikârdır. Güç ve iktidar savaşlarının, sinsi küresel projelerin ürettiği bu kukla terör yapıları, şehirleri harabeye çevirmekte, İslam medeniyetinin tarihî, kültürel, estetik ve mimarî mirasını da yok etmektedir. İslam diyarlarına kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen ve sürekli Müslümanları katleden söz konusu terör örgütleri, özellikle işgal coğrafyalarının, göçmen veya azınlık kitlelerinin gençlerini kandırmakta ve hain emellerine alet etmektedir. Bütün Müslümanların, gençlerin taşeron terör örgütlerinin eline düşüp heba olmaması için işbirliği içinde çalışmaları hayati bir sorumluluktur. Bu bağlamda, İslam’ın hak, hakikat, rahmet ve merhamet ilkeleri, medeniyetimizin ilim, hikmet, ahlak, hukuk mefkûresi yeni nesillere iyi anlatılmalı ve öğretilmelidir.

18- Dünyadaki İslam toplumlarının ayrılmaz bir parçası olan Müslüman azınlıkların, ümmet bilinci, kardeşlik ahlakı ve hukuku gereği sürekli iletişim halinde olmaları ve birlik beraberlik içinde hareket etmeleri, sorunlar ve ihtiyaçlara yönelik işbirliği yapmaları ve ortak çalışmalar geliştirmeleri oldukça önemlidir. Bu bağlamda özellikle din eğitimi, dini yayınlar ve din hizmetleri alanlarında yapılan tecrübe paylaşımı ve ortak çalışmalar daha güçlü ve kapsamlı hale getirilmeli ve kurumsallaştırılmalıdır.

19- Müslüman azınlıkların bulundukları toplum içerisinde temel hak ve özgürlükleriyle var olmalarının, yaşadıkları ülke ve dünyaya olumlu katkılar sunmalarının, nitelikli insan varlığı ile mümkün olduğu açıktır. Nitelikli insan gücünün ise, etkili ve kaliteli bir eğitimle sağlanacağı muhakkaktır.  Bu anlamda, Müslüman topluluklar, özellikle eğitim ve kültür alanındaki işbirliğini güçlendirecek yeni adımlar atmalı, daha iyi ve huzurlu bir hayatın ve dünyanın inşasına katkı sunacak uluslararası eğitim müesseseleri ve araştırma merkezleri kurmalıdırlar. Ayrıca bu müesseseler, Müslüman azınlıkların temel sorunlarının ve çözümlerinin tespiti sadedinde çalışmalar, analizler yapan,  ilmi-edebi yayınlar, projeler, stratejiler üreten ve geliştiren birer merkez olmalıdır.

Bu çerçevede, yukarıda işaret edilen alanlarda çalışmalar yapmak üzere Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “Uluslararası Müslüman Topluluklarla Dayanışma Vakfı (MÜSDAV)” kurulmuştur.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.