DUYGULARINIZI DUYABİLİYOR MUSUNUZ?

567

 

Duygularımız, hayatı tecrübe ederken otomatik olarak ortaya çıkan; bugüne, geçmişe, geleceğe yönelik içsel deneyimlerimizdir. Kendimizle ve dünyayla kurduğumuz ilişki hakkında bize çok şey söylerler. Sorunlarımızın habercisi, güzel haberlerin de refakatçisi olurlar. Davranışlarımızı etkiler, atacağımız adımlar konusunda bize rehberlik ederler. Bizi insan yapar, hayatı hissetmemizi sağlarlar.

Adına duygu dediğimiz bu içsel deneyim, bedenimiz tarafından somutlaştırılarak ortaya dökülür. Bazen ağlayarak, bazen gülerek, bazen anlatarak, bazense yüzümüzün kızarmasıyla, ellerimizin titremesiyle, midemize giren krampla ya da başımızın ağrımasıyla… Dile getirmeyi, ağlamayı, sevinmeyi ne kadar es geçersek geçelim; bedenimiz, duygularımızı somutlaştırmanın, ifade etmenin bir yolunu muhakkak bulur. Bu yolların bazıları sağlıklı bir gidişata zemin hazırlarken bazıları da fiziksel ve psikolojik tahribatlara kapı aralar. O yüzden duygularımızı nasıl ifade ettiğimiz, onları ne şekilde karşıladığımız ciddi anlamda önem taşır. Duygularımıza nasıl yaklaştığımız, onları deneyimlemeye ne ölçüde izin verdiğimiz tüm ruhsal hikâyemizin ana arterini oluşturur.

Gelgelelim içinde bulunduğumuz zaman diliminde maalesef duygularımıza bakış açımız önemli ölçüde sağlıksız bir boyut aldı. Öyle ki yukarıda bahsettiğimin aksine olumsuz duygu yaşamaya karşı reddedici ve inkâr edici bir tutum sıklıkla karşımıza çıkıyor. İnkâr ettiğimiz, görmezden geldiğimiz her duygu; migren, ülser, gastrit, çeşitli bağırsak sorunları gibi fiziksel rahatsızlıkları beraberinde getiriyor. Bazen de panik atak, obsesif kompülsif bozukluk, depresyon ve daha nice ruhsal sorun, hayatımızın merkezine düşüveriyor bir anda… Zira duygularımızın bir enerjisi var ve biz bu enerjiyi, kendimizi daha ileriye götürmek, bir şeyleri değiştirmek için ayırmadığımızda, bir de üstüne onu bastırdığımızda, bu yükün bedenimizde arıza çıkarması kaçınılmaz oluyor. Duygularımız çığ gibi üstümüze düşüyor, onların altında kalıyoruz. Ve devamında şu soru geliyor. “Eskiden de kötü hissettiğim zamanlar olurdu ama çabuk atlatırdım. Artık bunu yapmayı neden başaramıyorum?”

Rutin hayatımızdaki küçük değişiklikler, anlaşmazlıklar, kaygılar, kavgalar, takmıyoruz zannettiklerimiz, gitmek isteyip gidemediklerimiz, bağımlısı olduklarımız, onayı olmadan yaşayamadıklarımız ve daha nice içimize sinmeyen şey, bir sürü duygu hissettiriyor. Bu duygular bize bir mesaj veriyor ve çoğunlukla “Bu böyle gitmez, bir şeyleri değiştirmelisin.” diyor aslında. Fakat değişim, sorumluluk ve risk almayı gerektirdiği için mevcut düzeni bozmaya yönelik bir adım atamıyoruz. Değişim uğruna kriz ve çatışma yaşamayı göze almak yerine duygularımızı değiştirmeye çalışmayı, kısa vadeli çözümlerle azaltmayı, duygularımızdan dolayı kendimizi suçlamayı tercih ediyoruz. Alışverişi, akıllı telefonlarımızı, sosyal aktiviteleri, mesleğimizi bir uyuşturucu gibi kullanıp esas görmemiz gereken şeye bakmamayı, ondan kaçmayı tercih ediyoruz. O yüzden evliliğinde huzurlu olmadığı için işkolik olan insanları, iyi bir eş gibi hissetmediği için tüm manevi tatmin alanını çocuklarına yönelten anneleri, insanlardan çekindiği ve başarısız olmaktan korktuğu için eğitim hayatını sürdürmeyip bunun yüküyle yüzleşmek yerine kendini temizliğe veren kadınları, dostlarını kırmaktan korktuğu için hayatının işgal edilmesine izin verip kendini başkalarını memnun etmeye adayan adamları, içi kan ağladığı hâlde sosyal medyada her gün onlarca mutluluk pozu paylaşan insanları çok sık görüyoruz.

Kalbimizin en derinleri esas olması gerekeni söyler fakat zihnimiz korkutur, zor senaryoları daha da zor gösterir, üstesinden gelemeyecekmişiz gibi hissettirir ve sonunda geri adım atmak zorunda kalırız. “Olması gerekeni biliyorum ama ya onu seçip daha da mutsuz/başarısız/yargılanan olursam!” diyerek olduğumuz yerde sayıyoruz. Hâlbuki psikolojide bir kanun vardır: Korkular ancak üstüne gittikçe azalır. Bizler ise karar almanın ve değişmenin yarattığı korkunun üstüne gitmek yerine üstünü örtmeyi tercih ediyoruz. Bu, kısa vadede rahatlatsa da uzun vadede bizi hasta ediyor. O yüzden duygularımız önemli, onları doğru okumak, sağlıklı şekilde ifade etmek hayati değer arz ediyor.

Peki, nasıl ve ne şekilde başlayacağız duygularımızı okumaya?

Duygularınızı Fark Edin

İlk yapılması gereken şey, anda kalabilmenin de bir gereği olarak duygularınızı fark etmek. Ne hissediyorum, bu duyguları bedenimin neresinde hissediyorum gibi soruları kendinize sorarak duygularınıza temas etme yolunun önünü açabilirsiniz.

Duygularınızla Mücadele Etmeyin, Onlara İzin Verin

Duygularınız sizin düşmanınız değil. Onlarla kavga etmenin, niye böyle hissediyorum diyerek kendinizi hasta ilan etmenin, bu düşünceden kurtulmalıyım diyerek baştan kaybedeceğiniz bir savaşa girmenin hiçbir işlevi yok. Her zaman iyi hissetmek zorunda değilsiniz. Duygularınızla kavga etmeyin. Bunun yerine enerjinizi size böyle hissettiren sorunları çözmeye harcamayı deneyin.

Duygunuza Eşlik Eden Düşünceleri Keşfedin

Duygularımız (çoğunlukla) bir düşünce eşliğinde var olurlar. Düşünce ve duygu arasındaki karşılıklı ilişkiden dolayı düşüncelerin ne olduğunu anlamak, zihnimizin bize neler söylediğini duymak tablonun bütününe hâkim olmamızı sağlar. Zihnimizden geçenler üzerine düşünmek ve asıl ihtiyacımız olan şey hakkında zihnimizin ne söylediğini duymak epey kurtarıcı olabilir.

Böyle Hissediyor Olmanızın Nedenleri Üzerine Düşünün

Ne kadar basit sebepleri olursa olsun büyük duygular, arkasında büyük birikmişlikler barındırır. Ne yaşadım, neler yaşıyorum; daha çok ihmal edilen miyim, işgal edilen mi; yaşamımda ne kadar özneyim, olmak istediğim kişi için yeterince emek veriyor muyum ve daha nice soru… Bu sorularla birlikte o es geçtiğiniz duygularınızın size ne kadar çok mesaj verdiğini daha net duyacaksınız.

Duygunuzun Hayatınızı Nasıl Etkilediğini Düşünün

Duygularınız hayatınızı nasıl etkiliyor? Nelere engel, nelerden kaçınmanıza sebep oluyor? Olumsuz duygularınızı azaltmak için neler yapıyorsunuz, işe yarıyor mu?

Bu soruları sormanız şu yüzden önemli; yukarıda bahsettiğimiz üzere duygular sorunlarımızı çözebilmek için ihtiyacımız olan enerjiyi üretirler. Lakin bazen sebep olan arka plandaki sorunları çözmeye odaklanmak yerine safiyane, duyguları azaltmanın yollarına bakıyoruz. Ve denediğimiz yollar duygularımızı azaltsa da zamanla bizi onların esiri haline getiriyor. Söz gelimi, asansörden kaygılanan birinin asansöre binmemesi kaygısını azaltacaktır. Fakat uzun vadede bu kaçınma, asansör fobisinin daha da artmasına sebep olacaktır. Yani bir sorunu çözelim diye var olan bir duygu, sorunun kendisi hâline gelecektir.

Sorun Duygularınız Değil; Duygu, Sorunlarınızın Bir Sonucu

Unutmamamız gereken en önemli şey belki de şu: Duygularımız, sorunun kendisi değil; sorunları olan hayatımızın bir sonucu. Dolayısıyla duygularımızdan kurtulmaya çalışmak yerine onlarla birlikte, yaşamak istediğimiz hayat için mücadele etmeliyiz. Duygularımızı sorun veya engel olarak görmemeye gayret etmeliyiz.

Her duygu bizler için var; hiç bir duygu boş, işlevsiz, gereksiz değil. Yeter ki anlamaya çalışmaktan vazgeçmeyelim.

Esra Oras