ÖZ DEĞERLERİMİZ VE İŞİMİZE SAYGI

486

    İnsanın, yaşamaya değer görebileceği hedeflerle ulvi maksatlar geliştirmesi, onun huzuru ve mutluluğu için öncelikli bir ihtiyaçtır. Zira Maslow’un da belirttiği üzere bizlerde güçlü bir “ait olma” duygusu bulunmaktadır. Bu sığınma, tutunma ihtiyacı, psikoloji literatüründe anlam yapma ya da anlamı bulma şeklinde karşılık bulmaktadır. Şüphesiz her insanı yönlendiren, bizzat kendisinin geliştirdiği ya da keşfettiği temel anlam ve merkezî değerleri vardır. Bize, hayatta karşılaştığımız her şeye karşı bir duruş kazandırmaktadır. Öz değerler olarak tabir ettiğimiz hayatımızın manevi boyutu da bu kapsamda değerlendirilebilir.

    Öz değerler, fıtridir ve evrenseldir. Bu değerler insanlık tarihinin tecrübesinde genelde dinî değerler olarak yer almıştır. Örneğin dürüstlük, adalet, ahlaklı olmak, insan onurunu korumak bu minvaldedir. Bu değerler iç dünyamızda bir öz saygı oluşturur ve bu da bize huzur verir.

    Hepimiz küçük yaşlardan itibaren çalışmak istediğimiz mesleklerin hayallerini kurarız. Kimimiz doktor kimimiz öğretmen kimimiz din görevlisi kimimiz avukat olmak isteriz. Hep sevdiğimiz meslekleri icra etmek isteriz. Bu da hem ruhumuza iyi gelir hem de iş verimliliğimizi artırır.

    Kişinin gerek mesleğini geliştirmesi gerekse kendisini yetiştirmesinde, mesleğine karşı duyduğu saygı ve sevginin büyük önemi bulunmaktadır. Bunun literatürdeki adı mesleki saygıdır. Bunun nasıl olabileceği üzerinde somut örnekler üzerinden giderek bir perspektif kazanmaya çalışalım…

    Kişinin mesleğine saygılı olması, onunla ilgili hassasiyet göstermesinin önemli göstergelerinden birisi sorumluluk duygusudur. Bu duygu, din görevlilerinde daha bir önem kazanmaktadır. Buna göre kişinin görevine zamanında gitmesi, caminin zamanında açılması, cami içerisinde zamanında namaza hutbeye ya da vaaza başlanması, sorumluluk duygusu içerisinde değerlendirilir. Sizi dinlemeye gelen ve sizden bir şeyler öğrenmek, anlattıklarınızla hayatına yön vermek isteyen bireylere yardımcı olmak, öncelikle belirli bir yeterlilik gerektirmektedir. Psikoloji, pedagoji gibi formasyona sahip olmayan görevlilerin kitlelere hitap etmesi, onlarda tatmin oluşturması mümkün değildir. Bazen olumsuz ve zararlı sonuçlar da üretebilir. Dolayısıyla mesleki sorumluluk duygusunun kazanılması işimize duyduğumuz saygının önemli bir işaretidir.

    Mesleğin gerektirdiği ahlak konusuna da değinmek gerekir. İster fetva isterse danışılan diğer hususlarda kişilerin psikolojik durumlarını dikkate almak kaydıyla net ve dürüst cevapların verilmesi icap eder.

    Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç, yabancı herkesi camilerde görebiliriz. Onlara saygılı davranmak, onların camiye geliş nedenlerini dikkate almak ve bu konuda rehberlik etmek cami görevlisi ahlakının gereğidir. Ya da Kur’an kursuna gelen kursiyerlere dinî, sosyal ve psikolojik açıdan yardımcı olmak, onları desteklemek de iş ahlakının gereğidir. Kursun hedeflerini gerçekleştirmek, insanların kurs ortamında sosyalleşmesine katkıda bulunmak, onların psikolojik olarak rahatlamalarına yardımcı olmak da işimize saygının ve öz değerlerimizin gereği olsa gerek.

    Şu bilinmelidir ki yaratıcımız herkese kazandığının karşılığının olduğunu beyan etmektedir. Bu düstur, mesleklerinin hakkını vermenin, öz değerlerimiz bağlamında dürüst, adaletli, anlayışlı, sorumluluklarının farkında olmanın, her şeyden önce mesleğine hürmet etmenin ve onu muhabbetle yapmanın bir görev olduğunu biz inananlara hatırlatmaktadır. Dolayısıyla hem dünyevi hem de uhrevi sorumluluğu vardır öz değerlerimize riayet etmenin ve mesleğimize saygı göstermenin… Bize düşen görevimizi yapmaktır. Sözümüzü şöyle bir ayet-i kerimeyle bitirelim: “Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizde bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” (Kehf, 18/10.)

Hatice ACAR ÇINAR