SPOR

694

 

Türkçe’ye Batı dillerinden geçen spor kelimesi kişinin beden ve ruh sağlığını geliştiren, bireysel veya toplu olarak belli kurallar çerçevesinde gerçekleştirilen beden hareketlerini ifade eder.

Arapça’da spor karşılığında kullanılan riyâzenin (riyâzet) kökünde “at, eşek vb. hayvanların ilk yavrularını eğitmek, nefsi terbiye etmek” gibi anlamlar mevcuttur. “Hayvanları binme, yarış ve sefer amacıyla yetiştirip hazırlamak; yiyip içmeyi azaltarak ihtiraslarla ve şehevî duygularla mücadele etmek; vücudun canlı, güçlü ve sağlıklı olması için düzenli hareketler yapmak” gibi anlamlara gelen riyâzet kelimesi spora göre daha geniş kapsamlıdır.

Çocukların sağlıklı gelişmesinde, yetişkinlerin ve yaşlıların düzenli bir hayat sürmesinde sporun rolü önemlidir. Bu sebeple Eskiçağ’lardan beri spor hem bedenin hem ruh ve düşüncenin başta gelen terbiye yöntemi sayılmıştır. Sporla kişinin bedenen güçlenmesi, hareket kabiliyetinin artması, âni karar verme yeteneğinin gelişmesi ve güzel bir ahlâka sahip olması amaçlanır.

Spor insanın biriken enerjisini boşaltmasını, rahatlamasını, günlük hayatın gerginlik ve sıkıntılarından kurtulmasını sağlar. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Mûsâ ile ilgili bir âyette Peygamber Şuayb’ın kızlarının dilinden istihdama en uygun kimsenin bedenî yönden güçlü, ahlâkî açıdan güvenilir kişiler olduğu belirtilerek (el-Kasas 28/26) insanın yetkinlik kazanmasında beden ve ahlâk gelişiminin önemine dikkat çekilmiştir.

Ayrıca atıcılık, binicilik, yüzme, koşuculuk ve güreş gibi sporlar teşvik edilir. Hz. Peygamber bir hadisinde her müminin hayırlı olduğunu, ancak güçlü müminin zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimli geldiğini belirtir ve inanan insandan kendisine yarar sağlayacak şeyler konusunda hırslı olmasını ister (Müslim, “Ḳader”, 34). Sporun önemli yararlarından biri de özellikle enerjisini sporla değerlendiren gençleri genellikle kötü alışkanlıklardan uzak tutmasıdır.

İslâm dininin içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş gibi zararlı alışkanlıkları yasakladığı dikkate alınırsa bu tür kötülüklere karşı koruyucu bir işlevi olan spor faaliyetlerinin dinen de makbul sayılması gerektiği ortaya çıkar.

Hz. Peygamber’in imandan sonra en üstün erdem olarak gösterdiği dürüstlük ilkesi (Müsned, III, 413; IV, 385; Müslim, “Îmân”, 95) spor için de geçerlidir. Müsabaka sırasında yapılan hileler İslâm kültüründe spor ahlâkına aykırı görülmüştür. Bugün spor ahlâkı “âdil, dürüst oyun” anlamına gelen İngilizce “fair play” deyimiyle karşılanmaktadır. Spor disiplini insana fedakârlığı, sabrı, kendini kontrol etmeyi ve tarafsızlığı öğretir. İnsan bir dalda zirveye ulaşsa bile sürekli orada kalması mümkün değildir. Ayrıca bir hadisinde asıl güçlünün güreşte başkalarının sırtını yere getiren değil kızdığında öfkesini yenebilen kimse olduğunu belirtmiştir (Buhârî, “Edeb”, 76).

Yararlılık durumuna göre çeşitli sportif faaliyetler dinen mubah, hatta bazan sünnet kabul edilmekle beraber bunların müşterek bahislere, kumara alet edilmesi harama kadar varan sakıncalar taşır. Nitekim günümüzde özellikle at yarışlarının ve futbol gibi spor dallarının kumar oyunlarına alet edildiği görülmektedir. Hadis kaynaklarında çocuk oyunlarının bile kumara dönüşmesi tehlikesine dikkat çekilir (Abdürrezzâk es-San‘ânî, X, 467). Öte yandan, spor yapanların iffetlerini korumaları, sporu amacının dışına çıkararak müstehcenlik ve teşhirciliğin vasıtası haline getirmemeleri gerekir.

Kur’an’da uhrevî mükâfatlar için yarışılmasına dair âyetlerde (el-Mü’minûn 23/61; el-Hadîd 57/21; el-Mutaffifîn 83/26) koşuya telmih vardır. Bir rivayette Hz. Peygamber’in iki defa Hz. Âişe ile yarıştığı, ilkinde eşinin, ikincisinde kendisinin kazandığı ve bunu onun kilo almasına bağladığı belirtilmektedir (Müsned, VI, 39, 264). Sahâbîler de birbirleriyle yarışırdı. Ashap arasında çok iyi koşanlar vardı; Ebû Hırâş el-Hüzelî’nin atları dahi geçtiği rivayet edilir. Kur’an’da at üzerine yemin edildiği (el-Âdiyât 100/1-5) ve önemine dair birçok hadis bulunduğu için atçılık İslâm tarihinde özel bir yere sahip olmuş ve bu spor hakkında çok sayıda eser yazılmıştır.

NEBİ BOZKURT