TARİHİN KADIN KAHRAMANLARI

946

Orta Asya Türk dünyasında o dönemde hiçbir devlette olmayan haklara sahip olmuştur kadınlar. İçlerinden şairler, ressamlar, hâkimler, hükümdarlar dahi çıkmıştır. Kadın, şayet han eşiyse devlet meclislerinde eşinin hemen yanında yer alır; devletin iç-dış veya fetih meselelerinde söz sahibi olurdu. Devlet içine veya başka devletlere gönderilen yazılarda “han”dan sonra “hatun”un da imzası bulunurdu. Emir içeren belgelerde “Hakan diyor ki” değil, “Hakan ve Hatun diyor ki” diye bir ifadeyle başlamak gerekirdi. Bu şekilde başlanmayan belgeler, karşı tarafça şüpheli sayılıyordu.

Törenlerde hatun daima hakanın yanında oturur ve devlet işlerinde siyasi görüş belirtirdi. Hatunlar da tıpkı hakanlar gibi bilgelik unvanı alırlardı. 6. yy ait Göktürk paralarında hakan ve hatunun portresi yan yana resmedilmiştir.

Eski Türklerde hemen her kadın, iyi kılıç kullanır, ata biner ve savaşırdı. Mesela Dede Korkut Hikâyeleri’nde Türk kadınının; ideal eş olmasının yanında ok atma, kılıç kullanma, ozanlık ve bilgelik gibi özellikleri olduğu ifade edilmiştir. 15. yy Anadolu’daki gezginler, Türk kadınını, “Türk kadını, bir elinde bebesi, diğer elinde kılıcı veya oku olmak suretiyle düşman kovalar.” diye tarif eder.

Eski Türklerde kadın, erkeğinin tamamlayıcısıdır, onun güç ve ilham kaynağıdır. Dönemin dünyasında kadınlar insan dahi sayılmazken eski Türklerde kadın gurur abidesiydi. Mesela Slavlarda erkek öldüğünde karısı da diri diri yanına gömülebiliyordu. Çinliler, kadını insan saymadığından bir isim vermek yerine onları rakamlarla çağırıyordu. Arabistan coğrafyasında kız çocuğu sahibi olmak bir utanç vesilesi sayıldığından diri diri toprağa gömülüyorlardı. Oysa eski Türklerde kadın; “Ece” veya “Begüm” gibi isimlerle kraliçe gibi görülüyor, Türk kızı babası olmak için Oğuz beylerinden evlenince dua isteniyordu. Kız çocuğu sahibi olmak bir ayrıcalık ve gurur sebebiydi. Yani Türk dünyasında kadın ile erkeğin arasında güzel bir iş bölümü ve hayat arkadaşlığı vardı.

Tarihimizin kadın şahsiyetlerine ve teşkilatlarına en güzel örneklerden biri de Ahi Evren’in eşi Fatma Hatun’dur ve onun kurmuş olduğu Bacıyan-ı Rum teşkilatıdır. Anadolu bacıları ana, Anadolu bacıları yâr, Anadolu bacılar işçi, eğitimci, aydın ve savaşçıydı. Bacıyan-ı Rum teşkilatı, bir öğretim ve ticaret membası olmasının yanı sıra Ahi Evren teşkilatı gibi askerî bir merkezdi de aynı zamanda. Aldıkları dersler içerisinde en önemlileri ise binicilik, haberleşme, silah kullanma, sır saklama, açlığa dayanma dersleriydi ki vakti gelip savaşa girdiklerine yahut esir düştüklerinde ülkelerine onlar sebebiyle zarar gelmesin. Çünkü bağlı bulundukları Selçuklu Devleti savaşa girdiğinde erkekleri ile birlikte onlar da savaşacaklardı.

Selçuklu Devleti tarih sahnesinden çekilirken dahi Fatma Bacı’nın öğretisi Türk kızına daima yol göstermiştir.  Nitekim “Bebeğim annesiz yaşayabilir ama vatansız yaşayamaz.” diyerek eline aldığı balta ile Aziziye tabyalarına, Rusları Erzurum’dan çıkarmaya koşan Nene Hatun gibi 93 Harbi kahramanı kadınlar, kucağında bebeğiyle cepheye top taşırken şehit olan Şerife Bacılar gibi yiğit kadınlar, Fatma Bacı ve Hayme Ana’nın bir devamıdır aslında.

Peki ya diri diri yakılmalarına rağmen askerlerin yerini söylemeyen Millî Mücadele’nin kahramanı kadınlar hep o öğretinin devamı değiller miydi?

Onlar, “Yerin üzerinde onursuzca yaşamaktansa yerin altında onurlu yatmayı tercih ederiz.” diyerek cepheye koşanlar; Fatma Bacı, Hayme Ana, Altuncan Hatun, Nene Hatun, Kara Fatma, Şerife Bacı gibi kadınlar sahi hangi öğretinin devamıydı?

Nermin TAYLAN