ÇİZGİ FİLM DEYİP GEÇME !

695

ÇİZGİ FİLM DEYİP GEÇME !

Günümüzde en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyon, dünyaya açılan pencere görevini üstlenerek birçok evde başköşede yerini aldı. Ülkemizde de son yirmi yıl içerisinde televizyonun maddi açıdan ucuzlaması, özel kanalların açılması nedeniyle bireyler, en çok da çocuklar, üzerindeki etkileri iyice arttı. Uzağı yakın etmesi, bilgiyi artırması, olumlu davranışlar sergileyen modeller sunması gibi pozitif etkileri olsa da medya ve çocuk konusunda yapılan çalışmalar, daha ziyade medyanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde yoğunlaştı.

Modernleşme ile birlikte sokaklar ortadan kalktı, çocuklar evde daha fazla vakit geçirir hâle geldi. Meşgul anne babalar, ilgisiz bakıcılar derken çizgi filmler sinsice çocukların hayatında gittikçe daha çok yer aldı. Çocuklar bu yapımlara ilgi gösterdikçe dev bir sektöre dönüştü ve çocukları günbegün kıskacına almaya başladı. Artık günümüz çocukları, vakitlerinin çoğunu ekran karşısında, özellikle de çizgi film izleyerek geçiriyor. Ve maalesef, bu çizgi filmlerin birçoğu masum değil!

Yapılan çalışmalar, okul öncesi dönem çocuklarının haftada ortalama 23,8 saatlerini televizyon karşısında geçirdiğini ve izledikleri programların % 89,9’unu çizgi filmlerin oluşturduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla zamanının önemli bir kısmını televizyon karşısında geçiren çocuğun, çizgi filmlerdeki davranış kalıplarını, düşünce tarzlarını, model olabilecek kişilerin genel özelliklerini benimsemesi de kaçınılmaz oluyor. Ayrıca erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre; aile gelir düzeyi düşük olanların yüksek olanlara göre; ailede üye sayısı fazla olanların az olanlara göre; ebeveyn eğitimi düşük olanların yüksek olanlara göre ve kent çevresi okullarında yer alanların kent merkezindekilere göre daha fazla oranlarda model alma davranışında bulundukları da tespitler arasında yer alıyor. Model alınan davranışların hepsinin iyi davranış örnekleri olmadığı da aşikâr.

Çizgi Filmlerin Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Bilişsel fonksiyonları köreltme/azaltma: Yapılan araştırmalar, günde ortalama 3-4 saat televizyon (dolayısıyla çizgi film) izleyen çocukların, dikkat eksikliği ve hiperaktivite olasılıklarının diğerlerine göre %30-%40 daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

Çocuk televizyon izlediğinde çok yönlü sinirsel uyarılma mahrumiyeti yaşamakta, bu nedenle beyin hacmi, normal çocuklara göre %20-30 daha küçük kalmaktadır. Televizyon, gelişmekte olan çocukların dikkatini yoğunlaştırma sürelerini ve beyinsel işlevlerini tembelliğe alıştırmaktadır.

Şiddete yöneltme: Masum ve eğlenceli olduğu düşünülen çizgi filmler, gerçek yaşamdakinden daha fazla şiddet unsuru içermektedir. Günümüzde büyük bir toplumsal sorun olarak görülen şiddet eylemleri, çizgi filmler aracılığıyla çocuklara kolayca ve denetimsiz olarak aktarılmaktadır.

Şiddet içerikli çizgi film izleyen çocukların yaşıtlarına oranla daha fazla kavga ettikleri; daha gergin, agresif, sabırsız ve asi davrandıkları; başkalarının acı ve üzüntülerine karşı daha az hassas oldukları; çevrelerindeki şiddet unsurlarından rahatsız olmadıkları gibi şiddete daha meyilli oldukları gözlemlenmiştir.
He-man, Voltran, Bugs Bunny, Ninja Kamlumbağalar, Temel Reis… Çocukluğumuzun çizgi filmlerine dönüp baktığımızda birçok çizgi filmin ekseninde şiddetin durduğunu görmekteyiz. Bu çizgi filmlerde “kötü”yü yenmek için yapılan her şey mübah(!)tır. Ayrıca ana karakterin şiddet eylemi sonrası ödüllendirilen bir konumda olması, çocuğun karakteri daha fazla örnek almasına; şiddet eylemine uğrayan karakterde acı, ağrı gibi ifadelerin olmaması ise çocukların şiddeti daha kolay kabul edilebilir olarak görmesine yol açmaktadır.

Riskli davranışlara yöneltme: Özellikle küçük yaş grubu çocuklar, kahramanlarını çok ciddiye almakta, onlarla özdeşlik kurmaktadır. Bu özdeşleşme sonucunda da çizgi filmlerin içeriğinde olan uçma, yüksekten atlama, görünmeyeni görme gibi gerçeküstü davranışların gerçek hayatta da olabileceğini varsayıp bunları denemekte ve hayatlarını tehlikeye atabilmektedirler.

Yanlış beslenme alışkanlığı edindirme: Çizgi filmlerde, reklamlarda, dizilerde hazır yiyecekler, bisküviler ve çikolatalar çocukların ilgisini çekmekte ve bu durum beslenme alışkanlıklarını olumsuz etkilemektedir.

Gerçeklikten koparma: Sihir/büyü içeren çizgi filmler, çocukların gerçeklik algısını bozduğu gibi, onlara kolay yoldan sonuca ulaşabileceği mesajını vermektedir.

Fiziksel gelişimi kısıtlama: Çocuklar, büyük ve küçük kaslarını çeşitli oyunlar yoluyla geliştirmekte, pek çok hareketi oyun yoluyla kendiliğinden öğrenmektedirler. Kaslarını en çok geliştirebileceği dönemde devamlı televizyonun karşısında, televizyona odaklanmış şekilde durması, çocuğun hareket yeteneğini kısıtlamaktadır.

Geleneğe yabancılaştırma: Çizgi filmlerde kahramanların inanış biçimleri, dinî törenler, kutsal saydıkları şeyler çocuklar tarafından çabucak benimsenebilmektedir. Çizgi dünyanın tamamen sahte ve kurmaca akışına inanan çocuk, içinde bulunduğu toplumun geleneklerine uyumda zorlanabilmekte yahut geleneğe yabancılaşabilmektedir. Örneğin kız çocukları tarafından çok sevilen bebekler, uçan atlar, erkek çocuklarının vazgeçilmezi olağanüstü güçlere sahip kahramanlar bambaşka bir dünyadan seslenmektedir. Bu kahramanların düzenli aile ilişkileri yoktur. Seküler yaşam tipinin ve gelenekle bağlarını koparmış bireyselliğin mümessilidirler. Dinî ve millî değerlerden kopuk bir yaşamın sanal kahramanlarıdırlar.

Dil gelişimini geriletme: Çizgi filmlerde kullanılan sözcük sayısının azlığı nedeniyle çocuklarda kelime dağarcığı kısırlaşmakta; Türkçenin yanlış, kötü, yabancı özentili ve kısır bir şekilde kullanılmasından dolayı dil yozlaşması yaşanmaktadır.

Çocukluk masumiyetini kaybettirme: Bazı çizgi film kahramanları, çocuklarının yetişkinlerin dünyasına psikolojik ve fizyolojik olarak hazır olmadan girmelerine neden olmaktadır. Bu kahramanlar mükemmel yaşamlara sahiptir. Fiziksel olarak kusursuzdurlar. Ulaşılması neredeyse imkânsız güzellik yahut güçtedirler. Bu durum, çocuklarda sağlıksız bir güzellik ve güç takıntısı yaratmakta; kişilik zedelenmesi, düşük öz güven ve zedelenmiş bir benlik algısına sebep olmaktadır. Kimi çizgi filmlerde ise kahramanların arasında yaşanan entrikalar, çocukların masum zihinlerini kirletmekte, kahramanların dili saf ve temiz dimağlarına nahoş kelimeleri işlemektedir.

Çizgi Filmlerin Ürün Satışları Üzerindeki Etkileri

Ürün satışlarında çocuklar büyük bir pazar oluşturmaktadır. Bağımsız ve analitik düşünce yetisi olmayan bu yaş grubunu etki altına alma yolu da çizgi filmlerden geçmektedir. Çizgi film karakterlerinin veya ünlü kişilerin reklamlarda tanıtılan ürünü över konumda yer alması, çocuğun ürünle beğendiği karakteri özdeşleştirerek ürünün iyi olduğuna inanmasına ve ona sahip olma isteği duymasına neden olmaktadır. Oyuncaklar görünüşte bir çeşitlilik algısı oluştursa da aslında büyük ölçüde aynı düşünce yapısının aktarılmasında birer araç olarak kullanılmaktadır. Dünyanın bütün çocukları, aynı oyuncağın dolayısıyla aynı yaşam tarzının alıcısı durumundadır. Toplumların kendi kimlik ve değerlerini taşıyan yerel ya da mahallî oyuncaklarla birlikte bu tür oyuncaklarla oynayan çocuklar da tarihe karışmaktadır.

Peki, ne yapmalı?

Ebeveynler, çizgi filmlerde ve diğer programlarda seçici davranmalı; özellikle okul öncesi çocuğun gelişiminde olumsuz unsurlar taşıyan, şiddet içeren çizgi filmleri çocuğuna izlettirmemelidir.
Okul öncesi çocuklara yönelik çizgi filmlerde çocuğun eğlenmesi yanında, temel eğitimle ilgili özelliklerin de kazanılması gereklidir. Çizgi filmlerde “eğlendirirken eğitme” ilkesi geçerli olmalıdır. Çocukların ilgisi, şiddete değil, eğlendirici ve eğitici yönü ağır basan çizgi filmlere çekilmelidir.
Televizyonlarda yayımlanan çizgi filmlerin seçiminde uzman-programcı iş birliği yapılmalı, özellikle okul öncesi çocuklara yönelik çizgi filmler daha özenli ele alınmalıdır. Kendi tarihimizi, kültürümüzü, örf ve adetlerimizi yansıtan yerli yapım çizgi filmler çoğaltılmalıdır.

 

Gülsüm İnal Karapınar