DİJİTAL AHLAK

621

Dünya, içinde bulunduğumuz yüzyılda büyük bir değişim sürecinin sancılarını yaşamaktadır. Bilgi merkezli şekillenen ve bilgiyi kutsayan bu çağın tanımlanmasında öne çıkan kavram ise teknolojidir. Hayatı önemli ölçüde kolaylaştıran bir unsur olarak teknoloji, bireyden topluma, aileden devlete, sanattan ekonomiye, eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda devrim niteliği taşıyan dönüşümlerin zeminini oluşturmaktadır.  Bu sebeple insana ve hayata dair tüm paradigmaların yeniden tanımlanması gerekmektedir.

Taşları yerinden oynatan dönüşüm: Bilginin dijitalleşmesi

XXI. yüzyılın başından itibaren internetin gündelik hayatta yaygın bir şekilde kullanılması ise dijital teknoloji alanını dönüştürmüştür. Aynı minvalde teknolojinin gelişmesi bilginin zamanla ve mekânla sınırlı olmaksızın dünyanın bir ucundan diğer ucuna eş zamanlı dolaşım imkânı bulmuştur. Ne var ki bununla birlikte bireysel ve toplumsal hayata yön veren geleneksel, kültürel ve yerel unsurların otoritesi zayıflamış ve onların yerini dijital dünyanın küresel ölçekteki baskın enstrümanları almıştır. Bilgi ahlakı bilmenin ve öğrenmenin insanda belirli bir tavır, tutum ve davranış geliştirmesini sağlayan bilişsel bir değerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl izan sahipleri bunu anlar.” (Zümer, 39/9.) “Kulları içinden ancak bilenler (âlimler), Allah’ın büyüklüğü karşısında derin saygı duyarlar.” (Fatır, 35/28.) Bu ayetlerin vurguladığı nokta bilgi ve bilinç arasındaki ilişkidir. Bu ilişki, insana yaratıcısına karşı sorumluluklarını hatırlatacak ve insanlığın hayrına ve yararına  davranmayı teşvik edecek şekilde anlam ve değer kazanmaktadır.

Gerçeklikten uzaklaşan algılar ve dijital değersizleşme

Şu bir gerçek ki yaşanan tüm bu gelişmeler, bilinciyle hayatın öznesi olan insanın yerini ileri teknolojik cihazların alacağı bir geleceğin habercisidir. Zira internetin ve dijital araçların bugünkü kullanımına bakılırsa insanın gelecekte kendi beynini kullanmak yerine dijital makinelerin bilgi işleme imkân ve yöntemlerini tercih etmektedirler. Esasen, dijitalleşmeyle birlikte gerçeklik algılarıyla oynanan ve hakikatle arası yapay oluşumlarla perdelenen insanlık, bambaşka ilişki biçimleri, hayat tarzları, davranış kalıpları ve inanç sistemleriyle örülü büsbütün sanal bir dünyaya doğru büyük bir hızla yol alıyor. Buradaki asıl büyük sorun ise insanın gelecekte de fıtratıyla barışık kalmasını sağlayacak değerlerin, teknolojinin gölgesinde ve hatta gerisinde kalmasıdır. Nitekim bu süreçte birçok insani değerin daha çok kazanma, daha fazla tüketme ve daima eğlenme ihtirasının gölgesinde kaldığı yadsınamaz bir gerçektir.

Dijital dünyanın en büyük yitik değeri: Ahlak

Bugün dijital dünyanın en temel ihtiyacı, hukuki alanda olduğu kadar ahlaki boyutta da inşa edilmesi gereken bir meşruiyet zeminidir. Esasen hukukun işlevini de kolaylaştıran ahlak, yasalar tarafından sınırları çizilmeyen yahut beşerî kanunlardan bağımsız olarak kişinin özgür iradesiyle ortaya koyduğu eylemleri niteleyen bir kavramdır. Aynı zamanda ahlak, insanın davranışlarının kaynağını oluşturan ruhi ve manevi melekeleri ifade eder. (Mustafa Çağrıcı, Ahlak md., DİA.)  Ayrıca, edep ve adap kavramlarıyla ifade edilen günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili saygı, nezaket, zarafet ve görgü kuralları da ahlak kavramının kapsamındaki insani değerlerdir. İslam’a göre güzel ahlak, insanın dünyaya geliş gayesini gerçekleştirmesinin zeminini oluşturan erdemler bütünüdür. Bu anlamda Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (İbn-i Hanbel, II, 381.) sözü, ahlakın dindeki yerini ve insanın yeryüzü sorumluluğu eksenindeki önemini göstermektedir. Dijital küreselleşmeyle birlikte geleneksel etkileşim biçimlerinden hızlı kopuş, küresel bir ahlak krizine sebebiyet vermektedir. Her insanın teknolojiyi makul, meşru ve faydalı bir amaç doğrultusunda kullanmadığı da vakıadır. Dolayısıyla bu durum, etik ve ahlaki bakımdan birçok yeni sorun teşkil etmektedir.

Dijital dünyada bilgi güvenliği, gizlilik ve mahremiyet

Internet ortamında doğru ile yanlış, gerçek ile yalan, fayda ile zarar, iyi ile kötü iç içe geçmiş durumdadır. Şu bir gerçek ki başta sosyal medya araçları olmak üzere kullanıcıya ücretsiz sunulan hizmetlerin arkasında ileri bir amaç ve güçlü bir plan olduğu çoğu kez göz ardı edilir. Oysa ücretsiz sanılan her bir uygulama, son kullanıcıya ait kişisel bilgilerin, tutumların, eğilimlerin, davranış kalıplarının hatta duygusal ve fiziksel özelliklerin toplanmasına ve depolanmasına sebep olur. Böylelikle belli odakların elinde devasa bir veri tabanının oluşmasını sağlar. Dolayısıyla dijital dünyada var olmanın bedeli, çoğu kez kişinin kendi özgürlüğü ve mahremiyetidir.

Ahlaki değerleri öteleyen algı: Sanal âlem ile gerçek âlemin ayrımı

Gerçek dünya ile sanal dünya ayrımının sadece fiziksel ve hatta farazi bir ayrım olduğu gerçeği çoğu kez göz ardı edilmektedir. Meseleye sanki her boyutuyla farklı iki dünya varmış gibi yaklaşılmaktadır. Bu ön kabul ise insanları, gerçek dünyada yapılmasından hayâ ve imtina edilen birçok davranışın sanal mecralarda yapılabileceği yanılgısına düşürmekte ve hatta cesaretlendirmektedir. Oysa insan, gerçek dünyada da sanal mecralarda da ruhuyla, kişiliğiyle, sözüyle, duruşuyla, davranışıyla ve büsbütün ahlakıyla insandır. Ve ahlak, hiç kimse bilmese ve görmese bile doğru, iyi ve güzel olanı yapmayı gerektirir. Bu noktada Allah inancı, insana büyük bir imkân sağlamakta ve güçlü bir bilinç kazandırmaktadır. Nitekim “Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O, gözleri idrak eder. O, en ince şeyleri bilir ve her şeyden haberdardır.” (Enam, 6/103.) ayeti, böyle bir bilincin inşasına matuftur. Bütün mesele, dijital mecrada da tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi ilahi bir gözetim altında olma bilinciyle hareket edebilmektir.

Ahlakın etki alanının daraltılması: İndirgeme problemi

Dijital çağın bütün sorunlarının temelinde, bireysel ihtiraslara dayalı gayriahlaki amaç, yöntem, tutum ve davranışlar yer almaktadır. Dijital teknolojinin geliştirilmesinden tutun kullanımına varıncaya kadar her aşamada temel insani değerlerin ve ahlaki ilkelerin öncelenmesi bir zorunluluktur. Bu alanda da insanlığın sahip olabileceği en büyük imkân İslam’dır. Zira İslam, yaratılışı itibarıyla değerli bir varlık olarak kabul ettiği insanın canının, aklının, malının, neslinin ve dininin korunmasını hedefleyen hükümler ve ahlak ilkeleri getirmiştir. İslam ahlakı, her şeyden önce teknolojide insanlığa faydalılık ilkesinin ön plana çıkarılmasını ve zararlı (yahut faydasız) olanın bertaraf edilmesini amaçlar. Bu sebeple hem sosyal medyada hem dijital teknolojide: içerik üretme, çoğaltma, paylaşma, pazarlama gibi hususlarda meşruiyet, adalet, hakkaniyet, emanet, nezaket, zarafet, merhamet, insaf ve saygı gibi değerlerin merkeze alınması bir zorunluluktur. Bu değerlerin bütün boyutlarıyla dijital dünyaya taşınması ise her Müslüman için iman ve kulluk sorumluluğudur.