İNSANIN ALDANDIĞI İKİ NİMET: SAĞLIK VE BOŞ ZAMAN

644

İbn Abbâs’ın naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: “Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1)

Dünya hayatında rehberimiz olan Resulüllah (s.a.s.), bu sözleriyle dünyada aldandığımız, kıymetini idrak etmekte zorlandığımız pek çok nimetten özellikle ikisine dikkatimizi çekiyor: Sağlık ve boş vakit. İnsanoğlunun bu hadis üzerinde çok düşünmesi gerekiyor. Günümüzde kuşkusuz değerini bilmediğimiz nimetlerin başında zaman geliyor.

Allah Resulü (s.a.s.) bu noktada gerek yaşantısı gerekse tavsiyeleriyle kendisine tabi olanlara yol göstermektedir. “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini çok iyi bilmelisin, ihtiyarlığından önce gençliğinin, hastalığından önce sağlığının, yokluğundan önce varlığının, meşguliyetinden önce boş vaktinin ve ölümünden önce hayatının.” (Hâkim, Müstedrek, IV,341) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.), günü üç bölüme ayırıp vaktinin bir kısmını ailesiyle, bir kısmını ibadetle, diğer bir kısmını da ashabıyla geçirmek suretiyle gününü planlamıştır. Hiç şüphesiz Hz. Muhammed’in uygulaması Allah’ın emirlerine dayanmaktadır. Zira Rabbimiz birçok ayet-i kerimede dünya hayatının gayesine değinerek ömrün değerlendirmesine dikkat çekmektedir. Ne var ki insan, dünya hayatının geçiciliğini unutmuş, dünya nimetleriyle kendisini oyalamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah: “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” (Asr, 103/1-3) buyurmaktadır. Bu bağlamda Allah (c.c.), “asr”a (zamana) yemin ederek onun ne kadar değerli olduğunu hatırlatmaktadır. İnsan, zamanı iyi değerlendirdiği takdirde ebedî saadet yurduna perde aralayabilmektedir. Surede iman, salih amel, hakkın ve sabrın tavsiyesi zamana yenik düşmemek için sunulan bir saadet reçetesi gibidir.

Zaman ile ilgili genel çerçeve Asr suresi ile çizilmekle birlikte “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.” (İnşirâh, 94/7) emriyle de önemli bir ayrıntıya dikkat çekilerek insanın sürekli bir eylem hâlinde olması gerektiği bildirilmiştir. Tabii burada göz ardı edilmemesi gereken bir husus da insanın, faydalı işlere zaman ayırması, beyhude uğraşlarla kendini meşgul etmemesidir. Çünkü yine Kur’an-ı Kerim’de mümin “boş işlerden yüz çeviren” olarak tasvir edilmekte ve onun bu vasfı övülmektedir. (Mü’minûn, 23/3)

Burada şunu belirtelim ki Allah (c.c.) birtakım ibadetlerin edasını vakitlere, insanın zaman ile ilişkisini bir cetvele bağlamıştır. Bu suretle günlerimiz, haftalarımız, aylarımız bir taksime tabi tutulmuş olur. Farz orucun ramazana hasredilmiş bulunması, haccın zilhicce ayına hasır kılınması ve namazın günlük bir ibadet olarak Müslüman’ın vakit tasarrufunda önemli bir yere oturması bir yönüyle bireyin dünya ile ilişkisini zaman açısından belirli bir düzene koymuştur.

Allah Resulü bir duasında “Gece ve gündüzün getirdiklerinin şerrinden, rüzgârın ve zamanın getirdiği kötülüklerden Allah’a sığınırım.” (İbn Ebû Şeybe, Musannef, Büyû’, 91) buyurmakta ve her türlü kötülükten âlemlerin rabbi olan Allah’a sığınılması gerektiğini öğretmektedir. Hadiste bu kötülüklerin arasında “zamanın getirdikleri” ifadesinin geçmesi manidardır. Zira zaman, insan için hem bedii bir sermaye hem de imtihanın bizzat kendisidir. Mümin, hayatını daha anlamlı ve bereketli kılmak adına zamanın kıymetini bilerek her ânını kulluk bilinci içinde, faydalı işlerle geçirmeli; gaflet örtülerini yırtıp atmalıdır.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) insanların aldandığını söylediği bir diğer husus da sıhhattir. Sağlığımız yerindeyken farkına varmasak da herhangi bir sağlık problemiyle karşılaştığımızda anlıyoruz ki göz ardı ettiğimiz ufak tefek noktalar hastalığa sebep olmuş. Beden emanetinin muhafazasında başta yeme alışkanlığı olmak üzere birçok konuya dikkatimizi çeken Hz. Peygamber (s.a.s.), “…(Kişi midesinin) üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ayırsın ve diğer üçte birini de nefes alıp vermek için boş bıraksın.” (Tirmizî, Zühd, 47) diyerek dengeli olmayı tavsiye etmiştir. Ayrıca beden bakımından (Müslim, Cum’a, 9) diş sağlığına (Ebû Dâvud, Tahâret, 25) kadar ayrıntıların hadislerde yer alıyor olması da manidardır. Hz. Muhammed’in (s.a.s.) çocuklara yüzme, binicilik ve okçuluk konusunda eğitim verilmesini söylemesi de hem tehlikeye karşı korunma hem de beden sağlığına dikkat çekme olarak değerlendirilebilir.

Bedenimizin emanet oluşu bağlamında gündüzlerini oruçla geçiren Abdullah b. Amr’a “Böyle yapma. Oruç tut, fakat iftarını da yap. Gece ibadetini yap ama uykunu da al. Zira vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var…” (Buhârî, Savm, 54) buyuran Hz. Peygamber, insanın bedenine karşı vazifelerini aksatmaması gerektiğini vurgulamıştır. Zira bedenimiz, ahirette onu nasıl kullandığımızdan sorumlu tutulacağımız bir emanettir.

Kısacası, dinimiz vaktin ve sıhhatin doğru değerlendirilmesini istemektedir. Zira ömür sermayesi bir defa kullanılabilmektedir. Her şeyden önce sağlığımızı ve zamanımızı nasıl kullandığımızı gözden geçirmeli, hatalarımız varsa bunların telafisini yapmak için hâlâ zamanımız olduğuna sevinip şükretmeli ve bundan sonra sahip olduğumuz bu iki eşsiz nimeti daha özenli kullanmanın yollarını aramalıyız. Diğer nimetlerle birlikte bize bahşedilen “zaman”ı nasıl kullandığımızın da hesabını vermekle yükümlü olduğumuzu asla unutmamalıyız.

Emine Demil